İnsanoğlunun körlüğü gözlerinin görme yetisi ile ilgili bir olgu değil. Gözleri görmeyen birçok insanın gördüğü, gözleri gören binlerce insanın ise körlük ile yaşadığı bir çağda yaşıyoruz. Çağımız körlerin ve körlüğün çağıdır.

Çağımızın körlerin ve körlüğün çağı olmasının ise temelinde kanla, tüketimle ve yabancılaşma ile beslenen kapital sistemin olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Ve bilmemiz görmemize yetmiyor. Bilmemiz görmemizi sağlamıyor. Bilginin ve bilmenin insana yetmediği, bilip anlamanın umursanmadığı bir çağı yaşıyoruz.

İstanbul'da üç göçmen işçi Afganistan, Pakistan ve Suriyeli yanarak can verdiler. Üçü de bir konteynerde uyurken üşüdüklerinden ateş yakmışlar. İngiltere’ye giden Cenk Tosun ya da Türkiye’ye dönen Arda Turan kadar haber olmadılar. Bu üç göçmen işçi ülkemizin yurttaşı olsaydı da bu duyarsızlığımız ve ilgisizliğimiz sürecekti. Aslolanın sömürü düzeninin sürmesi ve tüketim tanrılarına tapınmanın sürdürülmesi olduğu günümüz dünyasında ölen göçmenler, yitip giden insanlar, bitmeyen kazalar, artan suç oranları önemsizdir. Önemli olan oran, kar oranlarıdır. Sistemin sürekliliğini ve emek sömürüsü ile artırılan üretimin oranı, ölümlerin, kazaların ve yıkımların yanında bir hiçtir.

Yaşadığımız dünyanın egemenlerinin gözünde tükettiğimiz, harcadığımız ve görmediğimiz sürece varız ve değerliyiz. Tüketmediğimiz, harcamadığımız ve görmeyi seçtiğimiz her gün ise onların gözünde yok edilmesi gereken gereksiz varlıklarız.

Düne kadar eşyayı, bitkiyi, nesneyi bir tüketim metası olarak sunup bunları üretip satması ile varlığını güçlendiren kapital dünyanın söz sahipleri; artık duygularımızı, düşüncelerimizi ve hatta varlığımızı bir tüketim metası halinde yine bize sunup pazarlamakla varlığını sürdürmektedir. İnsanoğlunun en saf halini yansıtan aşk, artık günlük hatta saatlik yaşanan ve tüketilen bir duygusal metadır. İnsanın emeğinin ve yüreğinin karşılığı olan sevgi, iki günde bitirilip yok edilen duygusal bir nesne haline getirilmiştir. Saygı, vefa, umut, özlem ve nice duygu ve düşünce hali artık bir tüketim nesnesidir. Çok sosyal medya ortamları da duygularımızın ve düşüncelerimizin pazarlandığı ve insanın kendini tükettiği mecralardır. Çok sosyal medyayı yerinde ve akıllı kullanan azınlığı bir kenarda bırakırsak; yediğini, içtiğini, kızdığını, sevindiğini ve ruh hallerini bu ortama aktaran insanoğlunun kendine ve hayata yabancılaştığı bu ortamların varlığının insanın yokluğu olduğu gerçeğini ise görmüyoruz. Çünkü körüz ve körlüğümüz ile nefes alıp yaşıyoruz. Bir yerlerde birilerinin dökülen kanı, sömürülen emeği, yitip giden canı umrumuzda değil.

Şair Cemal Süreya’nın görüp,anlayıp yazdığı gibi belki de hayatımız:

“Umulmadık bir gün olabilir bugün
Kan var bütün kelimelerin altında”

Arama Yap
X