İnsan hayatı düşlerini gerçek kılmaktan ya da düş kırıklıkları ile yaşamaktan ibaret. Düşlerini gerçek kılanların haklı haksız mutluluğu ile düşleri kırgın kalanların iyi kötü hıncı ile geçer hayat dediğimiz. Hayatı paraya ve çıkarlara tahvil edenler de bu düşleri satmakla iştigal eder.

Size dünyanın en gelişmiş akıllı telefonunu verip sizi dünyanın en mutlu insanı yapmakla aldatır sizi satıcılar. O telefon eliniz olursa sizden mutlusu sizden iyisi sizden akıllısı yok sanırsınız dünyada. Oysa altı üstü önü arkası bildiğin bir cihazdır size satılan ama sizin düşleriniz ile sizi aldatır kapital dünyanın satıcıları. Bildik azınlık hariç, tüketim tanrılarının çağrısına boyun eğer tüketici ve cebinizden gidenin emeğiniz, teriniz ve yarınlarınız olduğunun farkında bile olmazsınız.

En gelişmiş televizyonlar, akıllı ve konforlu daireler, üstünüzdeki ya da içinizdeki giyim kuşamlar, altınızdaki arabalar, beyaz eşyalar, yediğiniz gıdalar, vesaireler, size sizin düşleriniz kullanılarak satılır. Sanırsınız ki eşyayı satanlar o eşyaları sizin için üretmişler ve size çok değerli ve çok özel bir ürün sunuyorlar. Oysa tüm dünyadaki tüm şirketlerin tek amacı vardır: Satışları artırmak, giderleri azaltmak.

Görselliğin ve görsellik ile birlikte sunulan reklamın egemen olduğu bir çağdır yaşadığımız.

Bir ürün olarak bakıyoruz artık hayata ve hatta insanlara. Bir insanı tanımak için onunla iletişim kurmayı, konuşmak dediğimiz önemli yetiyi ve anlamak dediğimiz yeteneğimizi kullanmak yerine, o insanı arama çubuklarında aramayı ve çok sosyal medya sayfalarına bakıp beğenip beğenmemeyi tercih ediyoruz. Bu yüzden cahil ve genç kızlarımız, çocuk yaşta evlenmek derdine tanımadığı çocuklar ile kaçıyor evinden. Bu yüzden cahil ve yetişkin insanlarımız, iki günde tanıdığını zannettiği insan ile evlilik yapıp iki ayda soluğu adliyede alıyor. Bu yüzden aldığımız nefesin, tanıyıp sevdiğimiz insanların ve komşu denilen vefalı insanların değil de, tanıyıp bildiğimizi zannettiğimiz çok suratlıların sözleri ile yaşamayı tercih ediyoruz. Bu yüzden pazara çıkmıyor, markete gidiyoruz. İnsana değil eşyaya ve sunulana bakıyor gözlerimiz.

Sizin daha iyi daha güzel daha önemli olana dair düşüncelerinizi, duygularınızı ve düşlerinizi size satanların egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Politikacı daha iyi bir ülke ya da şehir vaat ediyor. Bakıyorsunuz, yıllar geçiyor ama şehrinizde ve ülkenizde sadece görünen değişmiş; içerik ve olaylar hep aynı.

Sanatçı güzel bir dünyanın kapılarını açmaya sizi davet ediyor. Ama bakıyorsunuz eserlerine, günün gündemi, bilinenin nakarat hali ve dilenen hayatların tekrarından ibaret birçok sanat eseri.

Hiçbir vaad, hiçbir eşya ve hiçbir görüntü size sizden çalınan düşlerinizi geri getirmiyor. Bakın yeni yıl geliyor. Yeni yılda hanginiz ölümlerin, kazaların, terörün, yıkımın, hastalıkların olmadığı bir dünya görebiliyor?..

Görebiliyorum ve inanıyorum ben, diyebilen varsa; yeni yılı kutlu olsun…

Arama Yap
X