Hocamız ceza hukukçusu Ordinaryüs Profesör Selahattin Sulhi Dönmezer, Ceza Hukuku Genel Hükümler dersinde ırza tecavüzü anlatırken biz öğrencilerine unutamayacağımız bir saat yaşatmıştı. Hoca, ırza tecavüz suçu ile bu suça teşebbüs etmenin farkını anlatırken öyle kalıcı ve etkili bir cümle söyledi ki, hafızalarımız bu suçun gerçekleşen ve teşebbüs halinde kalan şeklini silinmez şekilde kaydetti. Cümlesi şuydu hocanın: “Organ duhul ederse tecavüz, duhul etmezse teşebbüs olur…”
            Darbeyi ya da kalkışmayı anlatırken de böyle bir anlatım tarzı seçmek ne kadar etkili olur bilmiyorum ama hocanın da ders anlatma yöntemini dikkate alırsak konuyu şöyle özetleyebiliriz:
            Bir yönetimi yasal olmayan yollardan ele geçirme eylemi başarılı olduğunda buna darbe, başarısız olduğunda ise kalkışma diyoruz.
            15 Temmuz 2016 tarihinde kelime hafızamıza gelip yerleşen kalkışmanın anlamı bu. Teşebbüs etmek ama başaramamak.
            Yine hocanın tanımlamasından yola çıkıp yürürsek şunları söyleyebiliriz: Ülkemizin ve ülke yönetiminin ırzına tecavüze kalkışan terör örgütü bu tecavüzü başaramadı. Yiten onlarca can ve sonrasında süren araştırma soruşturma ve yargılamalar ise ülkemizin bu kalkışma nedeniyle yaşadığı sıkıntılar olarak tarihimize yazılacak.
            Ülkemizde de dünya tarihinde de kalkışmalar hep oldu. Kalkışma ile ilk tanışıklığımız değil bu. Birlikte göz atmaya ve hatırlamaya ne dersiniz?.. Hatırlamak ve unutmamak lazım. Unutursak ve bilmezsek, geçmişten ders almayan ile aynı yerde oluruz.
 
            ÜLKEMİZDEKİ KALKIŞMALAR
22 Şubat 1962'de, Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir ve arkadaşlarının, ordu içindeki 27 Mayısçıların tasfiyesi için, 20 Şubat günü başlatılan atama ve gözaltına almalara karşı direnişi şeklinde gelişen olay, Cumhuriyet tarihinin ilk başarısız kalkışmasıdır.
19 Şubat günü Genelkurmay Başkanı ile Albay Talat Aydemir, Albay Selçuk Atakan ve Necati Ünsalan, Hava Kuv.Komutanı İrfan Tansel, Kara Kuv. Komutanı Muhittin Önür ve Jandarma Genel Kumandanı Abdurrahman Doruk Paşa arasında yapılan görüşmede; "Sunay, ancak İnönü ölürse veya çekilirse" bu işin yapılabileceğini belirtti. Bunun üzerine biz, bilhassa Selçuk Atakan şöyle bir teklif ileri sürdü: “Biz ihtilalin Hiyerarşik düzende yapılmasını uygun görüyoruz. Mademki kendinizi kifayetsiz buluyorsunuz, denecek bir şey yok. Biz alttan gelen tazyiki güçlükle muhafaza ediyoruz. Yok eğer bu alttan gelen tazyiklerin müşevyiki olarak bizleri görüyorsanız, biz şimdi derhal istifamızı verelim. Emekliliğimizi istiyoruz. Yarın, öbür gün bu suçu yükleyerek bizi ordudan şerefsizce ayırmayın.”
     
 
 
Buna rağmen 20 Şubat günü Hükümet ve Genelkurmay belirli birlik kumandanları ve maiyetleri için süratle atama ve gözaltına alma işlemleri başlattı. Buna karşı, atamaların durdurulmasını ve gözaltına alınanları serbest bırakılmasını isteyenler de direnişe geçtiler.
Genelkurmay’da Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in başkanlığında yapılan, Başbakan, parti genel başkanları ve kuvvet komutanlarının katıldıkları toplantıda Albay Talat Aydemir'in istediklerinin kabul edilmemesine, Cumhurbaşkanı emekli Orgeneral Cemal Gürsel ile Başbakan emekli Orgeneral İsmet İnönü’nün radyodan yatıştırıcı konuşmalar yapmasına karar verildi. YTP genel başkanı ve Talat Aydemir’in akrabası Ekrem Alican’ın Harp okulu komutanı ile yaptığı arabuluculuk görüşmesinde de bir sonuca varılamadı. Cemal GürselMürted Hava Üssü’ne (15 Temmuz kalkışmasının Akıncı Üssü), İsmet İnönü ve parti liderleri o zamanlar Radyoevi binasının arkasında yer alan Hava kuvvetleri karargahına gittiler. Fethi Gürcan kendisine bağlı birliklerle radyonun Etimesgut’taki verici istasyonunu ele geçirince yayın durdu. İsmet İnönü, birkaç saat sonra Esenboğa havaalanındaki verici aracılığı ile konuşmasını yapabildi. 22 Şubat saat 01.00 sularında Aydemir’e Genelkurmay tarafından gönderilen bir kurul, kan dökülmeden harekatı durdurursa kimseye ceza verilmeyeceğini bildirdi ve bu konuda İnönü’nün güvence veren mektubu kendisine iletildi.
Talat Aydemir'in atamaların durdurulması yolundaki ısrarını İsmet İnönü kabul etmedi. Ancak, saat 03.30’da Talat Aydemir alarmı kaldırdığını bildirdi ve evine döndü. Ertesi gün tutuklandı ve Genelkurmay başkanlığı’nda göz altına alındı. Harp okulu öğrencileri ise memleketlerine gönderildi. Başlarında Talat Aydemir'in bulunduğu, 22 Şubat direnişine katılan genç subaylar emekliye sevk edildi. Ancak, emeklilik hakkı kazanmamış olanlar ise ordudan tard edilmiş oldular. TBMM30 Nisan 1962’de ayaklanmaya karışanların ceza kovuşturmasına uğramamasına ilişkin yasayı kabul etti.
20 Mayıs 1963 ayaklanması
20 Şubat günü başlatılan atama ve gözaltına almalara karşı direniş olayının devamıdır.
20 Mayıs 1963 ayaklanması, 22 Şubat 1962'de, Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir ve arkadaşlarının, ordu içindeki 27 Mayısçıların tasfiyesi için, 20 Şubat günü başlatılan atama ve gözaltına almalara karşı direnişi olayının devamıdır.
Aslında başladığı an biten tek ihtilal girişimidir. Parolası 'Harbiyeli aldanmaz' olan ihtilal girişiminde Emekli Albay Talat Aydemir 22 Şubat'ta ulaştığı noktaya dahi yaklaşamamıştır. Radyoevinde ihtilal bildirisinin okunmasından hemen sonra kontrol kısa sürede hükümete bağlı kuvvetlerin eline geçer ve İsmet İnönü bu girişimi değerlendirdiği tarihi konuşmada kalkışmaya katılanları: 'Talat'ın üçbuçuk adamı' diye tarif eder. Tutuklanan Talat Aydemir'e en fazla dokunan İnönü'nün bu sözüdür. Ve yargı sürecinde kendisinin birlikte hareket ettiği kim varsa açıklamasının tek sebebi oluşturduğu çatının altındakilerin: 'Üç buçuk adam' sayılmayacağını kanıtlamaktır.
Mahkeme sürecinde basında Talat Aydemir'le ve eşiyle ilgili aleyhte haberler de yayımlanmıştır. Örneğin, Akis dergisinde Metin Toker'in imzasıyla yayımlanan Talat Aydemir'in karısının kuaförüne 'Haftaya Çankaya'da görüşürüz' dediği iddiasıdır.
Cuntacılara zaten 27 Mayıs darbesinden dolayı öfkeli olan AP milletvekillerinin yanı sıra CHP'liler de idamın lehinde oy vermişlerdir.
Fethi Gürcan'ın cezası 27 HaziranTalat Aydemir'in cezası ise 5 Temmuz 1964'te infaz edildi. Fevzi Bingöl ve Osman Deniz de mahkemede yargılandı. İlk başta onların da idamı istenmiş, ancak cezaları daha sonra müebbete çevrilmiş ve aftan yararlanarak çıkmışlardır. Yalnız 1459 Harbiyeli okullarından atılmış olup, bu öğrenciler için sonradan ek üniversite kontenjanı açılmıştır.
 
20 Mayıs 1969 darbe teşebbüsü:20 Mayıs 1969 darbe teşebbüsü, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde başarılı olamamış ve emir-komuta zinciri içerisinde gelişmiş bir askeri darbe teşebbüsüdür.
1969 yılında yaklaşan seçimlerin de etkisiyle, artık hapisten çıkmış olan Celâl Bayar ve DP'lilerin siyasi haklarının iadesi tartışılmaya başlandı.
Mayıs ayında Meclis'e 218 imzalı bir anayasa değişikliği teklifi verildi ve siyasi hakların iadesi öngörüldü. 14 Mayıs 1969 tarihinde, uzun yıllardır kavgalı olan iki lider, İsmet İnönüve Celâl Bayar buluştular ve barıştılar.
Zaten DP'lilere haklarının iadesini CHP de öngörüyor, hatta İsmet İnönü öncülük ediyordu. Aynı günlerde Ankara'daki Genelkurmay Karargâhı'nda çok farklı hazırlıklar yapılıyor, ordu Bayar ve arkadaşlarına siyasi haklarının iade edilmemesi için darbe yapmayı düşünüyordu.
Anayasa değişikliği önerisi parlamentonun alt kanadı olan Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmiş, Senato'nun onayına sunulmuştu. Senato da onaylarsa işlerlik kazanacak, 1969'un yaz sonu için planlanan seçime Bayar ve arkadaşları katılabilecekti.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın belgelerine göre 19 Mayıs 1969 akşamı Ankara'daki Merkezi Haberalma Örgütü CIA görevlisi Washington'a şu mesajı gönderdi:
1. Son birkaç gündeki çeşitli siyasi kişilerle yapılan görüşmelerin ve Türk Genelkurmayı'nın kararlılığının ardından, Türk ordusu 16 Mayıs akşamı, Celâl Bayar ve öteki kötülenen politikacıların siyasi haklarının iadesiyle ilgili yasal düzenleme konusunda son kararını verdi. Bu karar, eğer Senato 20 Mayıs günü yasayı kabul ederse, yönetime el koymak.
2. Türk Genelkurmayı, General Tağmaç'ın (Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç) imzasıyla bütün ordu, kolordu ve tümen komutanlıklarına gizli bir emir gönderdi ve kararı bildirdi. Ordu, 20/21 Mayıs gecesi harekete geçecek, ulusu da Türk radyosundan, muhtemelen normal bir haber bülteninde bilgilendirecek.
3. Aynı zamanda ordu, Başbakan Demirel dahil bütün siyasetçileri, bu kararından (Senato'dan geçerse el koyma) haberdar etti ve Senato'da tek tek senatörler üzerinde çalışmalara başladı. Türk Genelkurmayı'na CHP Senatörü Hıfzı Oğuz Bekata ve CHP Milletvekili Kemal Satır şimdiden kabulü için 3'te 2 çoğunluk gereken teklife ret oyu verecekleri konusunda güvence verdiler. Ordu çok sayıda sivil giyimli istihbarat elemanını senatörlerle görüşmeye gönderdi ve her çeşit siyasi ikna yöntemini kullanıyor. O yüzden Senato'da gerekli çoğunluğun yakın gelecekte bulunamayabileceği tahmin ediliyor. Ordu, Senato'nun bu değişiklik girişimini tamamen sona erdirmesini (reddetmesi?) ve kendilerinin harekete geçmek zorunda kalmamasını ümit ediyor. Eğer, şans eseri teklif geçerse, ordu da harekete geçecek. Uyarılar ve hazırlıklar hiç de blöf değil.
4. Şüphe yok ki ordu varolan durumdan ötürü fazlasıyla tahrik olmuş durumda. Öfkeleri öncelikle CHP Başkanı General İsmet İnönü'ye yönelik ve şaşırtıcı biçimde Başbakan Demirel bu yasa değişikliğini çok da kullanmıyor. Askeri darbe, büyük ihtimalle parlamentonun dağıtılması, Cevdet Sunay'ın yerinde bırakılması ve Demirel'in de bir geçici hükümetle ülkeyi seçime kadar götürmesiyle ilerleyecek. Uzun dönemli bir askeri yönetime ilişkin bir belirti yok ama muhtemelen yapılacak seçim kampanyası daha kısıtlı olacak. Ordu sadece 'kendilerinin' anayasasının değiştirilemeyeceği mesajını vermek istiyor.
5. Cumhurbaşkanı Sunay, Türk radyosundan yayımlanan 19 Mayıs mesajında 'Anayasayı değiştirmeye gerek yok' dedi. Bazı dedikodulara bakılacak olursa, Senato oylamasını engellemek için Sunay kendi otoritesini kullanıp parlamentoyu feshedebilir ve 60 günde seçim yapılması emri verebilir.
 
 
Belgede Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahaleye 16 Mayıs günü karar verdiği söyleniyor. Aynı gün, Cumhurbaşkanı Sunay, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla bir hayli uzun bir görüşme yapmıştı. Bu görüşme sonrası ordunun anayasa değişikliğini istemediği saklanamaz bir gerçek halini almış, gazetelere de yansımıştı
Sonuç olarak birkaç gün sonra anayasa değişikliği teklifi Komisyona geri çekildi, sonra genel seçime gidildi. Süleyman Demirel Genel başkanlığındaki Adalet Partisi1969 Türkiye genel seçimleri'nde büyük başarı kazanarak yeniden tek başına iktidar oldu. Bayar ve arkadaşlarının 27 Mayıs darbesiyle kaybettikleri siyasi hakları 1970'lerin ortalarına kadar da iade edilmedi.
 9 Mart 1971 darbe teşebbüsü
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde başarılı olamamış ve emir-komuta zinciri dışında gelişmiş bir askeri darbe teşebbüsüdür.
Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesini yapan Millî Birlik Komitesi'nin gerçek lideri Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu "Millî Demokratik Devrimciler", o dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek ulusçu-devrimci yöntem olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhalefeti savunuyorlardı. Türkiye'de Orduyu tahrik ederek sol-sosyalist, bir çeşit Baasçı yönetim kurdurmak için Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk'un başını çektiği ileri sürülen çok ciddi girişimler vardı. Bu çalışmaların ordu içindeki yansıması özellikle genç Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve kara kuvvetleri karargâhındaki çeşitli unsurları etkisi altına almıştı. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler'in de bu ekiple hareket etme ihtimali olduğu düşünülse de, kendisi buna pek taraftar olmayacak ve 12 Mart darbesinin hazırlanmasına yol açacaktı.
Ancak ordunun tamamı sol bir darbeye yandaş değildi. Özellikle Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ve İstanbul'daki 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün, sol darbeye açıkça karşı çıkıyor, Kara Kuvvetleri Komutanı Gürler'i katıldığı söylenen cepheden ayrılması için baskı altına alıyorlardı.. Orgeneral Faik Türün eğer Millî Demokratik Devrimciler Ankara'da darbe yapacak olurlarsa, TBMM'ni derhal İstanbul'da toplayacağını ve Meclis'in alacağı kararla Ankaradaki darbecilere karşı 1. Ordu ile harekete geçeceğini söyledi. Faruk Gürler'in sol darbecilerden ayrıldığı, "Yavuz Bey" kod-adını kullanan Muhsin Batur'un ise tek başına bu işe kalkışamayacağı ihtimali belirince cuntacılar 9 Mart 1971 günü darbe yapmak istediler. Kendilerine seçtikleri lider, Kara Kuvvetleri karargâhında bir Tümgeneral olan Celil Gürkan'dı. Ama Gürkan, kendi deyişiyle 'düğmeye' basmadı; teşebbüs gerçekleşmedi ama ok yaydan çıkmıştı. 10 Mart günü Ankara'da, daha önce adı bile duyulmamış olan 'Genişletilmiş Komuta Konseyi' toplantısı yapıldı, toplantıya ordudaki bütün Orgeneraller ve Korgeneraller davet edildi.
1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün, Ankara'ya gitmeden önce eşi ve çocuklarını sol-darbeci genç subaylardan korumak için memleketine bir akrabasının yanına gönderdi, sonra da toplantı öncesi Ankara Garnizon Komutanı olan kardeşi Tümgeneral Tevfik Türün'ü arayarak tedbir almasını istedi. Bunun üzerine Ankara garnizonundan askerler gün boyu devam eden toplantı boyunca, daha doğrusu Orgeneral Faik Türün sağ salim dışarı çıkana kadar, Genelkurmay karargâhını kuşatarak 'emniyete aldı'lar. İşte bu toplantıda 12 Mart günü hükümete muhtıra verilmesi kararı alındı.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın belgelerine göre 10 Mart akşamı Ankara'daki Merkezi Haberalma Örgütü CIA görevlisi Washington'a şu mesajı gönderdi:
1. Türk Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç başkanlığında, beklenmedik bir "Silahlı Kuvvetler Komuta Konseyi" toplantısı yapıldı, sabah 10.00'da başlayan toplantı 18.00'e dek sürdü. Toplantıya Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanları, 1, 2 ve 3. ordu komutanları, bütün kolordu komutanları, bütün Hava Kuvvetleri Bölge komutanları ve bir miktar da diğer genel subaylar katıldı.
2. Bu toplantı çok sayıda yüksek rütbeli subayın ısrarı üzerine, dört Amerikan havacısının kaçırılması, ODTÜ'deki polis-öğrenci çatışması ve diğer yerlerdeki karışıklıklar yüzünden ülkedeki siyasi durumun hızlanan eriyişine karşı ordunun nasıl bir tepki vereceğini kararlaştırmak üzere yapıldı.
3. Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Hayati Savaşçı, toplantının iki seçenekten birini benimsemek için yapıldığını söyledi. Ya çok sayıda genç generalin önerdiği gibi rejimi devirmek ve yönetime el koymak kararlaştırılacaktı ya da General Tağmaç ve ötekilerin önerdiği Cumhurbaşkanı Sunay'a ve Başbakan Demirel'e bir muhtıra verilerek kimi spesifik ve acil kontrol önlemlerinin alınması istemi kabul edilecekti. Savaşçı, başka alternatiflerinin kalmadığını ekledi.
4. Savaşçı ayrıca, siyasi duruma askeri müdahale konusunun artık tartışılır olmadığını söyledi. Ordu müdahale ediyordu, karar verilecek olan şey bunun biçimiydi. Toplantıdan açık bir konsensüs çıkmasının önemli olduğunu söyledi ve bunun önemini de şöyle izah etti: Konsensüs olmasa, karardan ötürü hayal kırıklığına uğrayan taraflar, kendi görüşlerinin kabulü için güç kullanarak zorlama yapabilirlerdi. Hangi karar alınırsa alınsın, hızla bütün birimlere iletileceğini de söyledi Savaşçı.
5. Özellikle havacı generaller tam bir askeri müdahale taraftarı ve Tağmaç çözümüne şiddetle karşılar.
6. 10 Mart saat 24.00 itibariyle Ankara sakin ve gözüken bir askeri alarm durumu yok.
 
 
Nitekim 9 Mart 1971 tarihinde planlanan darbe, içlerinde Mahir Kaynak ve Mehmet Eymür'ün de bulunduğu Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarının durumu ve o dönemde ilgili toplantılara sızmış olan Korgeneral Atıf Erçıkan'ın toplantılarda aldığı kaset kayıtlarını Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün'e haber vermesiyle akamete uğratıldı. 12 Mart Muhtırası'nı veren Memduh Tağmaç, Orgeneral rütbesindekiler hariç bu 9 Mart 1971 Millî Demokratik Devrimine adı karışan başta Tümgeneral Celil Gürkan olmak üzere tüm subayları re'sen emekliye sevketti. 1. Ordu Komutanı Faik Türün de bu darbeye adı karışan tüm Devrim yazarlarını ve diğer Millî Demokratik Devrim cuntası üyelerini Ziverbey Köşkünde Milli İstihbarat Teşkilatı vasıtasıyla sorguya çekti. Bu sorgularda Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve kod-adı olarak "Yavuz Bey"i kullanan Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un da 9 Mart darbe teşebbüsüne önce destek verdikleri, fakat sonra istihbarat bilgileri Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç'a ulaşınca desteklerini geri çektikleri ortaya çıktı.
 
15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayan bir grup asker tarafından gerçekleştirilen askerî darbe teşebbüsü. 16 Temmuz sabahı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda darbe girişimi bastırıldı ve askerler silahları ile birlikte teslim oldu. Olaylar sonucunda 104'ü darbe yanlısı asker olmak üzere 300'den fazla kişi hayatını kaybetti, 1491 kişi yaralandı, farklı rütbelerden 8036 asker gözaltına alındı. Yargı ve sivil siyaset mensupları dahil olmak üzere toplam gözaltı sayısı 22 Temmuz tarihi ile birlikte 10 bini buldu. Bunun yanı sıra askerî, idari ve adli kurumlarda birçok kişi görevden alındı. Gülen Hareketi destekli olduğu öne sürülen askerî darbe girişiminin ardından İstanbul Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Türk Ceza Kanununun anayasal düzene karşı suçlar kapsamında yer alan ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs’, ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye teşebbüs’, ‘halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine karşı silahlı isyana tahrik’ ve ‘cumhurbaşkanına suikast’ suçlarından soruşturma başlatıldı. 21 Temmuz'da Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından anayasanın 120. maddesi gereğince olağanüstü hâl ilan edildi.
 
 
 
                        DÜNYADAKİ KALKIŞMALAR
1933 yılında ABD’de de Franklin D. Roosevelt yönetimine karşı bir darbe planlanır. Ancak girişimi önceden alan istihbarat darbe planının gerçekleşmesine fırsat bırakmaz.
Avusturya’da İlk Avusturya Cumhuriyeti’ne karşı Avusturyalı Naziler, 1934’de Temmuz Darbesi olarak adlandırılan bir darbe girişiminde bulunurlar. Başbakan Engelbert Dollfuß’un öldüğü girişim başarıya ulaşamaz.
İkinci Dünya Savaşı başlayalı bir yıl olmuştur. 1940’da Norveçli faşist lider Vidkun Quisling hükümeti devirmeye kalkar. Girişim başarısız olmuştur ama Almanya’nın Norveç ile Danimarka’yı işgaline yol açmıştır. Aynı yıl Norveç’e bir hayli uzak bir coğrafyada yani Meksika’da Juan Andreu Almazán adlı biri ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı Manuel Ávila Camacho’nun yemin törenini engellemek için darbeye kalkar. Kırklı yılların son darbe girişimi Yemen’de 1948 yılında yapılır. 50’li yılların ilk başarısız darbe girişimi de, 1951’de Tayland’da denizci askerlerden gelir. Aynı yılın son başarısız darbesi ise Eyüp Han tarafından Pakistan’da gerçekleşir.
Küba’da Batista rejimini devirmeye yönelik başarısız bir darbe girişimi vardır. 1956’da albay Ramón Barquín öncülük eder darbeye ama Batista’yı deviremezler. 1959’da Brezilya’da hava kuvvetlerine mensup askerler sivil bir uçağı kaçırarak darbe yapmaya çalışırlar. Amaç Devlet Başkanı Juscelino Kubitschek’i devirmektir. Ama başaramazlar. 1960’ın başarısız darbe girişimi ise o zamanki adı Habeşistan olan Etiyopya’da gerçekleşir. “Allahın Arslanı” İmparator Haile Selasiye bu darbeden kurtulur. Etiyopya’da yıllar sonra, 1989’da bu kez Devlet Başkanı Mengistu Haile Mariam’a yönelik bazı askerlerin darbe girişimi gerçekleşecektir.
Adı yıllarca darbelerle anılan Arjantin’in ilk başarısız darbesi 1951 yılında ülkenin efsanevi Devlet Başkanı Juan Domingo Perón’a karşı yapılır. 1987’de bir başka başarısız darbe daha olur. Bu kez hedef kendilerini Carapintada Hareketi olarak tanımlayanlar Aldo Rico öncülüğünde Başkan Raúl Alfonsín’i hedef almışlardır. Aynı grup bir yıl sonra, 1988 Ocak ayında yine sonuç alamadıkları bir darbe girişiminde daha bulunurlar. Aynı yılın Aralık ayında yine Alfonsin’e karşı söz konusu gruba mensup Muhammed Ali Seineldin liderliğinde bir darbe girişimi daha yapılır ama o da başarılı olamaz.
Çok değil sadece iki yıl sonra 1990’da Aralık ayında, bu kez yeni Devlet Başkanı, Suriyeli bir aileye mensup olduğu için El Turko lakaplı (Ortadoğu’dan gelen herkese bu lakabı takarlar Arjantin’de) Carlos Menem’e yönelik bir başarısız darbe girişimi daha gerçekleşir. Darbe lideri yine aynı kişidir: Muhammed Alí Seineldín.
Şimdi Sri Lanka adıyla bildiğimiz Seylan’da bir grup Hıristiyan devlet yetkilisi 1962’de başarısız bir darbe girişiminde bulunurlar.
Çok şaşırtıcı gelebilir kimilerine ama Batı’nın iki “demokratik” ülkesi Fransa ile İtalya’da darbe tehlikesi ile karşılaştılar. 1961’de Fransa - Cezayir Savaşı tüm hızıyla sürerken dört emekli general, kendisi de 1958 yılında bir askeri darbeyle iktidara gelmiş olan Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’i devirmeye çalışırlar ancak başaramazlar. İtalya’da ise 1964’de bir grup askerin başarısız bir darbe girişimi olur.
Türkiye’de 1963 yılında Talat Aydemir öncülüğünde başarış bir darbe girişimine sahne olur. İki yıl sonra Endonezya’da,dört yıl sonra da Gana’da sonuç alınamayan darbe girişimleri yaşanır.
1973 Şili için en talihsiz yıl olmalı. Söz konusu yıl Haziran ayında sosyalist Devlet Başkanı Salvatore Allende’ye karşı Roberto Souper liderliğinde başarısız bir darbe girişiminde bulunulur. O zaman darbeden kurtulan Allande, bu kez aynı yılın Eylül ayında General Augusto Pibnochet tarafından devrilecektir ne yazık ki.
Yoksul Bangladeş de darbeler konusunda iyi bir sicile sahip değil. 1977 yılında Ziyaur Rahman’ın başkanlığı süresince tam 21 darbe girişimi olur. Bu girişimlerde toplam 2 bin 500 asker ölür. 1978’de Somali’de önde gelen kabilelerden biri olan Majeerteen’lere mensup memurlar diktatör Siad Barre’yi devirmek isterler ama girişimleri başarılı olmaz.
Şahı henüz devirmiş olan İran’da 1979’da mollaların oluşturduğu geçici hükümete karşı ABD destekli bir darbe girişimi olur, ama sonuç alınamaz. 1981’de dört başarısız darbe girişimine tanık oluruz. Wilfred Hawker Surinam’da, albay Antonio Tejero da İspanya’da, Kukoi Sanyang Gambiya’da, Mike Hoare Şeyseller’de öncülük ettikleri darbe girişimlerinde başarılı olamazlar.
Kamerun’da da 1984’de Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın başarısız bir darbe girişimi olur. İki yıl sonra Juan Ponce Enrile ile Gregorio Honasan liderliğinde Filipinler’de darbe girişimi olur ama başarılı değildir. Ertesi yıl Gregorio Honasan bir girişimde daha bulunur ama bunu da başaramaz.
Panama’da 1989’da Manuel Noriega’ya, diğeri 1990’da Guillermo Endara’ya yönelik başarısız darbe girişimlerinde bulunulur. 1990’da Nijerya ile bir grup Müslüman askerin darbe yapmaya kalktığı Trinidad & Tobago’da girişimler başarılı olmaz. Sudan diktatörü Ömer El Beşlir’e yönelik 1990’dakidarbe girişimini de atlamayalım. Darbeci 28 askerin hepsini idam etti Beşir.
1991’in en ilginç başarısız darbe girişimi, bir grup asker tarafından Sovyetler Briliği’nde Gorbaçov’a karşı yapılmıştı. Sarhoş Boris Yeltsin’in tank üzerinde görüldüğü bir darbe girişimiydi. Peru’nun Japon asıllı Devlet Başkanı Alberto Fujimori de başarısız bir darbe girişimyhle karşılaştı 1992’de.
Ülkesinde gerçek bir efsaneye dönüşen Venezüela Devlet Başkanı Hugo Chavez, başkan olmadan önce 1992 yılının Şubat ile Kasım aylarında iki başarısız darbe girişimine liderlik yaptı. Chavez’in kendisi de 2002’de Amerika yanlısı subaylar tarafından devrildi ancak 48 saat geçmeden büyük halk desteğiyle püskürtülen darbe sonrası yeniden yönetimi ele geçirdi.
Guatemala Devlet Başkanı Jorge Serrano Elías 1993’de başarısız bir sivil darbe girişiminde bulundu. Yasa dışı olarak parlamento ile yüksek mahkemeyi fesh etti. Ancak ülkenin Anayasa Mahkemesi Elias’ı görevden aldı. 1993’de Irak’ta Saddam Hüseyin’e karşı bir darbe girişimi olduğunu biliyoruz. 2000 yılında George Speight adlı subay öncülüğünde Fiji’de, bir grup asker öncülüğünde Fildişi Sahili’nde, 2003 yılında Moritanya’da, aşırı sağcı askerlerin liderliğinde Filipinler’de, 2004 yılında Kongo’da iki kez, Çad’da, Ekvator Ginesi’nde 2006’da yine Çad’da, 2006’da Tayland’da, 2009’da Madagasgar’da girişilen darbelerin hiç biri başarıya ulaşamadı.
Arama Yap
X